AMPHORANIN ÖYKÜSÜ


Henüz Hz. İsa doğmamıştı, doğmadığı gibi doğmasına da 2000 yıl vardı. Tarihçilerin sonradan " Eski Tunç Çağı " olarak adlandıracakları çağ, hüküm sürmekteydi Anadolu'da. Hitit'lerin Anadolu'ya gelmelerine daha 200 yıl vardı. İşte amphoranın öyküsü o yıllarda başladı. Yani günümüzden tam 4000 yıl önce.
O yıllarda insanoğluna şarabı armağan eden tanrı Diyonisos, ( elleri dert görmesin ) henüz bu lütufta bulunmamıştı. Ancak insanoğlu bunu sezinlemiş olmalı ki, bu şarabı saklayacağı ve sonradan da satışa sunacağı kapları o yıllardan itibaren üretmeye başlamıştı. Bu insanoğlu, bütün uyanıklığına ve ön sezilerine karşın o gün ürettiği kapların bugün otel lobilerinde süs olarak kullanılacağını elbette tahmin edemezdi.
Günümüz Fransız bağcılığının ve şarapçılığının da atasını oluşturan Marsilya Kolonisi'nin, ünlü Marsilya şarabını mideye indiren Romalı asker, bu testinin yüzyıllar sonra müzelerde para karşılığı gösterime sunulacağını hiç düşünemezdi. Karadeniz kavimlerinden biri olan Mossynoikoi'ler tuzlu balık depoladıkları amphoraların, bugün balıkçı meyhanelerinde içlerinde kırmızı ampuller yanacağını nereden bilebilirlerdi ?
İşte böylesine uzun bir öykü amphoranın başından geçen. Knidos'lu bağcıdan, Mısırlı sanatkara, köle ve şarap takasından "Garum"denilen leziz balık soslarına, Akhilleus'dan firavun Tutmosis'e kadar ufak bir rolü var bu öyküde. Dilerseniz size bu öyküyü anlatmak istiyoruz şimdi.

AMPHORA KELİMESİNİN KÖKENİ
Amphora kelimesinin ilk biçimi olan "apiporewe" ye ilk kez bir tür resim yazısı olan Linear-B ile yazılmış Aka'lara ait kil tabletlerde rastlanmıştır. Avrupa'lı tarihçiler tarafından genellikle Orta - Avrupa tunç kültür çevrelerinden güneye inen İndogermenler olarak kabul edilen Aka'lılardan kalma bu kil tabletler, günümüzden 4000 yıl öncesine tarihlenmektedir.
Bu tabletler üzerindeki iki kulplu bir kap figürü a-pi-po-re-we olarak okunmuştur. Bu kelime daha sonra Antik Yunan'da amphoreus şekline dönüşmüş, Roma döneminde ise, amphora olarak kullanılmıştır. Kelimenin amphoreus biçiminde ilk kez kullanılışını, Troia savaşını anlatan İlyada destanı ile tanıdığımız Homeros'da görmekteyiz.
Yunanca bir kelime olan amphoreus, karşılıklı yada iki taraflı anlamındaki "ampi" ile, taşımak fiilinden türetilen "phoros" kelimesinin birleştirilmesinden oluşturulmuştur. İki kulplu testi anlamına gelen amphoreus, antik dönemden günümüze kadar değişik formlar göstermekle birlikte, bu tür kapları tanımlayan genel bir kelime olarak kullanılmıştır.

AMPHORA NEDİR ?
Amphora konusunda genel kabul görmüş ortak bir belirleme bulunmamakla birlikte taşıdıkları karakteristik niteliklere bakılarak bir tanımlama yapılabilir.
Amphoralar kilden yapılmış sade görünüşlü, iki kulplu, ağızları tıkaçla kapatılabilecek şekilde dar ve dipleri gemi ambarlarında fazla yer kaplamamaları ve kolayca istiflenebilmeleri göz önüne alınarak genellikle sivri olarak yapılmış testilerdir. Bu testiler antik dönemde çeşitli gıda ve malların taşınması ve saklanması amacı ile kullanılmışlardır.
Amphoraların en erken örneklerine Tunç Çağın'dan itibaren rastlanmaktadır. Bu testilerin kökeni, "Vaadedilmiş Topraklar" anlamına gelen ve bugünkü İsrail ile çevresini kapsayan Kenan ülkesidir. Bu bölgeden çıkarılın ilk amphora örnekleri, Tunç Çağı'na aittir. Anadolu'nun en eski şehirlerinden biri olan Troia ( Hisarlık ) kazılarında çıkartılan ilk amphora tipleri de gene aynı döneme tarihlenmektedir.
Yunan'lıların bu testileri Mısır'la olan ilişkileri sonucu yapmaya başladıkları tahmin edilmektedir. Doğu - Akdeniz ticaretinin M.Ö. 2000'li yıllardan itibaren gelişmeye başlaması ile birlikte, amphora üretimi de hız kazanmıştır. M.Ö. 7.yy'dan bu yana ise, amphoralar artık bütün Akdeniz ticaretinin vazgeçilmez öğeleri durumuna gelmiştir.

AMPHORALARIN İÇİNDE NELER TAŞINIYORDU
Amphoraların olası yüklerinin ne olduğunun saptanabilmesi için yapılan kimyasal analizler, önemli bulguları gün ışığına çıkartırken, antik kaynakların verdiği bilgiler, duvar resimleri ve arkeolojik buluntular bu konuda yeni bilgiler elde etmemizi sağlamıştır.
Amphoralarla taşınan yükler arasında en yaygın olanı şarap, zeytinyağı ve balık soslarıdır. Roma mutfağının vazgeçilmez tatlarından olan, bugün kısmen ançüeze benzetebileceğimiz bu soslar, balık, et ve sebze yemeklerinin yanında lezzet verici olarak kullanılıyordu. Bu soslar içersinde Garum adı ile bilinen bir türünü alabilmek için epeyce Roma sikkesi sarf etmek gerekiyordu.
Mısır firavunu Tutmosis'in yıllıklarında, Suriye'den ballı şarap getirildiği belirtilmektedir. Mısır hieroglif metinlerinde amphoralar ile taşınan maddeler arasında şarap, zeytinyağı, bira, süt, tereyağı, bal, hububat, baklagiller, tuzlanmış balık, kurutulmuş kümes ve av hayvanları etleri, peynir, göz boyası, Arap tutkalı, badem, ceviz, şeker gibi çeşitler sayılmaktadır. Güney Rusya'da bulunan bir amphoranın içindeki kalıntının, analiz sonucu lambalarda kullanılan yağ olduğu tespit edilmiştir.
Halikarnasos'lu ( Bodrum ) Heredot'un verdiği bilgilere göre Fenike'den şarap getirten Mısır'da, şarapların getirildiği amphoralar saklanmak zorundadır. Demarkhos adı verilen her yerel yönetici bu testileri toplayıp Memphis'e göndermekle yükümlüdür. Bu amphoralar sonradan su ile doldurulup, Suriye çölünü geçecek koruma birliklerine verilmektedir.
Homeros ise İlyada'da Akhilleus'un, zeytinyağı ve bal dolu amphoraları ölü hediyesi olarak arkadaşı Patroklos'un mezarına bıraktığını anlatır. Yakın zamanlarda Kıbrıs'ta Girne açıklarında araştırılan M.Ö. 4.yy'ın sonlarına tarihlenen bir batık gemideki amphoraların içinde badem olduğu görülmüştür. Antik dönemde Akdeniz kıyılarında çeşitli nedenlerle batmış yüzlerce gemi bulunmaktadır. Sualtı arkeolojisinin büyük bir bölümü bu batıklardaki amphoralarla uğraşmaktadır. Bu amphoralar, geçmişten günümüze bir zaman kapsülü gibi bilgi hazinesi taşımaktadırlar.
Amphoraların incelenmesi sonucu antik dünyanın deniz yolları, o dönemdeki deniz ticaretinin niteliği, antik şehir devletlerinin ekonomik yapıları, ürettikleri ve sattıkları ürünler, ekonomik üstünlük sağlamış devletlerin bu üstünlüklerini nerelere kadar yaydıkları ve hangi süreler içinde korudukları gibi bir çok bilgi elde edilebilmektedir.

DENİZLER AŞAN AMPHORA
İnsanoğlu tükettiğinden fazla üretmeye başladığından bu yana ticarette başlamış. Başlangıçta ülke sınırları içinde kalan ticaret, zamanla ülke sınırları dışına taşıp denizaşırı yerlere kadar ulaşmış. Antik çağın gemi teknolojisi ve teknik bilgi düzeyi göz önüne alınırsa deniz taşımacılığı ile yürütülen ticaretin büyük riskler taşıdığı görülecektir. Nitekim bugün Akdeniz'in dibinde yatan yüzlerce batık, bu riskin boyutları hakkında bir fikir vermektedir.
Amphoraların bilinen biçimlerini almalarında, taşıma verimliliğini artırma kaygısı önemli rol oynamıştır. Amphoraların birbirine mümkün olduğunca geniş yüzeylerle teması sağlanarak fırtınalı havalarda denizin yaratacağı zararın en aza indirilmesi düşünülmüştür. Bu şekilde hem tahribat önlenmekte hem de daha fazla yük taşınabilmektedir.
Fransa kıyılarındaki bir batık kazısında amphoraların geminin içinde kat kat istiflenmiş oldukları gözlenmiştir. Alt sırayı oluşturan amphoralar, geminin dibine düşey olarak sıralanırken, üst sıradaki amphoralar ise alttakilerin arasına kama gibi sokularak hem geniş yüzey teması sağlanmış hem de üst üste iki yada daha fazla kat amphora istiflemek mümkün olmuştur.
Kuşkusuz bu yerleştirmede geminin dengesi de hesaba katılıyordu. Amphoralar sadece geminin ambarına değil, güvertede birbirlerine destek olacak şekilde dizilerek de taşınıyorlardı. Normal boyutlarda bir gemi bu tür bir yükleme sonucu 2000 - 3000 amphora taşıyabiliyordu. Örneğin Marsilya açıklarında bulunan 33 m. uzunluğundaki Grand Conglue batığının 10.000 amphora taşıdığı tespit edilmiştir.

AMPHORALARDAKİ TİCARİ MARKA VE MÜHÜRLER
Antik dönem amphoralarının bazılarında tanıtıcı markalar olarak yorumlayabileceği_ miz boya yazılar ( tituli picti ) ve kazıma yolu ile yapılan işaretler bulunmaktadır. Bu yazılar taşınan ürünün cinsini, yöresini, kalitesini belirttiği gibi satın alanların isimleri ile bir tür reklam olarak niteleyebileceğimiz satan tüccarların isimlerini de içermektedir. Ayrıca kapların fiyat ve hacimleri gibi bilgiler de bulunmaktadır.
Örneğin, Pıccatum Vinum Excell ( Pıcctea bölgesinin kaliteli şarabı ), Amineum Vinum Vetus ( Amicca'nın yıllanmış şarabı ), Olivas Salitas ( tuzlu zeytin ), Oliva Nigra Exdefruto ( üçüncü sınıf şaraba batırılmış siyah zeytin ) Ancak bu bilgiler yazılırken çoğu zaman kısaltma şeklinde kullanılmıştır. Diğer yandan tapınaklarda bulunan amphoraların üzerinde şahıs isimlerine rastlanmıştır. Bunların tanrılara adak sunan kişilerin isimleri olduğu sanılmaktadır.
Amphoraların üzerinde rastlanan yazı ve mühürlerin yapımında üç ayrı teknik kullanılmıştır.
1)Sivri bir aletle kazıma ( Grafitto )
2)Fırça ile boyama ( Dipinto )
3)Boya kili kullanma ( Firnis )
Bu teknikler fırınlama öncesinde yada sonrasında uygulanabilmektedir. Yazılar amphoraların omuz ve boyun kısımları ile kulpları üzerine yazılmıştır.
Roma devri amphoraları, erken devir amphora mühürlerine oranla daha fazla bilgi içermektedir. Latince olarak yazılan bu yazılar, Bizans döneminde ağırlıklı olarak monogram ve şekillere dönüşmüştür. Gene bu dönemde yazım tekniği olarak dipinto ve grafitto teknikleri kullanılmıştır. İsa peygamberi anlatan kısaltmalar, haç şekilleri, bir yakarış ifade eden balık motiflerine çok sık yer verilmiştir. Bu kutsal işaretler, o devrin zeytinyağı ve şarap üretiminde kilise veya manastırların tekeli olduğunu düşündürmektedir.

ANTİK ÇAĞIN ÖNEMLİ AMPHORA ÜRETİM MERKEZLERİ
Antik çağda belli başlı amphora üretim merkezleri ile bu merkezlerde üretilen amphoraların zaman içindeki form değişiklikleri ve amphoraların dağılım alanlarının tespiti, sualtı arkeolojisinin önemli ilgi alanlarından biridir. Bu merkezlerden bir çoğu Anadolu kıyıları ve civarında bulunmaktadır.
KHİOS ( Sakız ) : Antik çağın en istikrarlı şarap üreticisi olarak bilinir. Hermippos, bu adada üretilen şarapları, kalitesine erişilemez olarak nitelendirmektedir. Ayrıca siyah şarabın da ilk kez burada üretildiği söylenmektedir. Khios amphoraları, Fas'dan Karadeniz kıyılarına kadar çok geniş bir bölgeye yayılmıştır. Khios şarabı çok pahalı ve lüks bir tüketim malıdır. Hatta az varlıklı kişilerinde satın alabilmeleri için Laginos adı verilen tek kulplu daha küçük kaplarda da satışa sunulmuştur.
RODOS : Tüketici pazarındaki egemenliğini üç asır boyunca sürdürmüş olan Rodos amphoraları, İngiltere'den Hindistan'a ve Karadeniz kıyılarına kadar yaygınlık gösterir. İskenderiye de ele geçen 90.000 mühürlü amphoranın % 85'i Rodos amphorasıdır. Rodos amphoralarında adanın simgesi olarak güneş tanrısı Helios'un büstü ve gül motifi kullanılmıştır.
KNİDOS ( Datça ) : Knidos amphoraları, mühürlerinde rastlanan kent adı ve özel biçimleri ele en kolay teşhis edilebilen gruptur. Atina, Delos ve Mısır'da yoğun olarak rastlanmıştır.
KLOZOMENAİ ( Urla İskelesi ) : 12 iyon kentinden biri olan Klezomenai'nin arkaik dönemde ( M.Ö 6.yy ) önemli bir amphora üreticisi olduğu yapılan kazılar sonucu tespit edilmiştir. Antik yazarlar da Klezomenai'yi, şarap,zeytinyağı ve garum (özel balık sosu) üreticisi olarak anmaktadırlar. Firnistli bant süslemeleri ile diğer amphoralardan ayırabileceğimiz Klezomenai'de amphora üretimi, Pers'lerin İyonya ihtilalini bastırdıkları M.Ö. 494 yılına kadar klasik biçimi ile sürmüştür.
SİNOPE ( Sinop ) : M.Ö 4.yy'ın ortalarından M.Ö.1.yy'a kadar ticari amphora üreten Sinop, sadece Karadeniz kıyıları için değil, batıdaki bir çok merkeze de satış yapmıştır. Sinope mührü taşıyan 20.000 kadar amphora batıdaki merkezlerde bulunmuştur.
HERAKLEİA PONTİKE ( Karadeniz Ereğlisi ) : Karadeniz bölgesindeki diğer önemli merkez Herakleia Pontike'dir. M.Ö.4.yy ile M.Ö.3.yy arasında yaklaşık 150 yıl boyunca mühürlü amphora üretmiştir. Sovyet araştırmacılar bu süre içinde 5 ayrı safha tespit etmişlerdir.

YAZAN:
YAVUZ İŞÇEN

AMFORA DERGİSİ TEMMUZ 1992 SAYI 2'de YAYINLANMIŞTIR


Araştırma Yazılarına Dönmek için tıklayınız...